Bu dizilerin en tehlikeli yanı, yaptıkları işin çoğunu meşru göstermeleridir. Başkarakterin örgütü; silah kaçırır, yasa dışı kumarhaneler işletir, kara para aklama işlerine imza atar. Milyonlarca liralık yasa dışı ticaret dönerken, bu eylemler neredeyse "iş adamlığı" gibi sunulur. Ancak ne zaman ki konu uyuşturucu ticaretine gelir, işte orada bir kırmızı çizgi çekilir.
Bu, seyirciye verilen en büyük ahlaki zehirdir: "Bütün pis işler kabul edilebilir, yeter ki uyuşturucu satmayalım. Çünkü uyuşturucu, sadece 'kötü adamın' işidir."
Yani cinayet, adam kaçırma, gasp normalleşirken; sadece uyuşturucu üzerinden bir "iyi-kötü" ayrımı çekilir. Bu sahte ahlak, genç zihinlerde suçun tamamının değil, sadece bir kısmının ahlaksız olduğu yanılsamasını yaratır.
Cezasızlık Dersi: Kaldırma, İşkence ve Cinayetin Normalleşmesi
Bu yapımlar, suçun en ağır ve insanlık dışı eylemlerini dahi bir tür "hukuksal zorunluluk" gibi sunar. Dizilerde "adam kaldırmak" (kaçırmak), işkence yapmak ve cinayet işlemek; başkarakterin ya da ekibinin 'adaleti sağlama' aracı olarak gösterilir.
Baş karakterin, düşmanını bir depoda sorgularken uyguladığı işkence, "gerekli bir prosedür" haline gelir. Cinayet ise, dramatik müzikler ve ağır çekimlerle estetik bir vedaya dönüşür. Bu durum, toplumun vicdani sınırlarını paramparça eder. Gençler, bir anlaşmazlığın nihai çözümünün hukuk değil, şiddet olduğunu öğrenir. İşkence ve cinayet, ekranda bu kadar kolay izlenince, vicdani refleks zayıflar ve bu eylemler gerçek hayatta da gerekli bir seçenek olarak kabul edilmeye başlanır.
Statü İbadeti ve Tıraşın Kodları
Suç dünyasının liderleri, lüks bir yaşam ve hızlı bir yükseliş vaadi sunar. Emeğin değersizleştirildiği bir ortamda, gençler için "kısa yoldan güç ve saygınlık" kazanma fikri inanılmaz derecede çekicidir. Bu zenginlik, nasıl kazanıldığına bakılmaksızın nihai bir meşruiyet kazanır.
Bu kültürün somut bir yansıması da gençlerin sokaktaki görünümüne yansır. Popülerleşen, yanları usturayla alınmış, üstte tutam halinde bırakılan (dazlak ve üzerinde biraz saçın kaldığı) özel tıraş şekli, sadece bir moda değil, o dünyayı taklit etme arzusunun dışavurumudur. Bu tıraş, "ben de o dünyadanım" mesajının görsel kodudur. Gençler, sadece sözleriyle değil, saçlarıyla dahi gücün ve raconun dilini konuşmaya başlar.
Sokaklara Yansıyan Etki: Eğitimsiz Racon Şahibi Kuşak
Ekranlardaki bu estetik şiddet ve cezasızlık dersi, en ağır bedelini sokaklarda ödetiyor. Türkiye'nin şehirleri, ellerinde cep telefonlarıyla bir "racon" şahsiyeti gibi davranan, kaba kuvveti tek çözüm yolu bilen, eğitimsiz gençlerle dolup taşıyor.
Bu gençler; ne bilim insanı, ne öğretmen, ne de dürüst bir esnafı model alıyor. Onların rol modeli, elinde son model telefonla video çekip tehditler savuran, güçlü, korkulan ve kural tanımayan adam figürüdür. Sokaklarda duyulan her "racon" kelimesi, bir dizinin diyalogundan çalınmış bir repliktir. Bu, toplumun ahlakının ve vicdanının, yasadışı bir senaryo tarafından rehin alınmasıdır. Eğitim değil, tehdit; bilgi değil, kaba kuvvet itibar getirir olmuştur.
Güvenin Yok Edilmesi: Paranoyak Toplum
Bu yapımların sürekli olarak pompalaması gereken mesaj şudur: "Devletin adalet sistemi yozlaşmıştır," "Herkesin kirli bir bağlantısı vardır," ve en kötüsü, "Gerçek hayatta kimseye güvenme."
Bu durum, modern toplumun en hayati değeri olan güven duygusunu kökten yok eder. Gençler, çevresindeki her olayı gizli ellerle açıklayan bir komplo kültürüne inanmaya başlar. Güvenini kaybeden birey, dayanışma ruhunu yitirir, yalnızlığa ve korkuya itilir. Bu zehir, sadece gençleri değil, toplumun tüm katmanlarını etkileyen bir toplumsal intihar çağrısıdır.
Son Bir Söz: Vicdanın Sınırında Uyanış Vakti
Bu felaketi durdurmak zorundayız. Bu gidişat bir kader değildir, ancak acil müdahale gerektirir.
* Medya Bilinci ve Okuryazarlık: Gençlere, izlediklerinin bir kurgu olduğu ve bu kurgunun ahlaki deformasyonu amaçladığı öğretilmelidir.
* Senaryo Etiği ve Sorumluluk: Yapımcılar, suçun bedelini, pişmanlığını ve adaletin her zaman tecelli ettiğini gösteren hikayeler yazmalıdır. Cinayeti estetik bir şölen gibi sunma ahlaksızlığına son verilmelidir.
* Gerçek Kahramanlar: Dayanışmayı, dürüstlüğü ve emeği yücelten yapımlar desteklenmelidir. Kahramanlık; sabır, zeka ve merhamet üzerinden tanımlanmalıdır.
Unutmayalım ki, bir milletin rol modelleri kimlerse, o milletin vicdanı da onlardan şekillenir. Asıl tehlike, ekranda patlayan kurşunun sesi değil; o kurşunu alkışlayan zihinlerin sessizce değişmesidir.
Gerçek güç, silahın tetiğinde değil, vicdanın sınırında başlar.