Bakan Şimşek'in açıklamalarının satır başlıkları şöyle:
Hiçbir ülke küresel olarak baktığın zaman bir ada değil. Bağlantısallık çok yüksek. Yani ticaret savaşları risk iştahını etkiliyor sizi etkiliyor. Birçok boyutuyla dış konjonktür değerli.
Kısa vadeli baktığımızda bu sene zor bir dış konjonktür geçirdik ama 2026'da şöyle bir resimle karşı karşıyayız. Büyüme yüzde 3 civarı yani bu seneden çok farklı olmayacak. Ticarette korumacılık artık yasal bir sorun. Geçici bir durum değil. Çok büyük ihtimalle gelecek sene küresel ticaretteki büyüme yüzde 2'nin altına düşecek. Bu tabii olumsuz bir gelişme küresel ticaretteki yavaşlama olumsuz bir gelişme.
Küresel enflasyondaki düşüş devam ediyor yavaş da olsa. Küresel finansal koşullar yani Fed'in faizi gibi konular bu anlamda daha elverişli küresel finansal koşullar olacak. Yani büyük resme baktığınız zaman dengeli bir resim diyeyim. Bu seneden çok farklı değil. Burada bizim yararımıza olacak bir trend var o da şu; küresel emtia fiyatları genel olarak baktığımız zaman ılımlı enerjide özellikle petrol fiyatlarında düşüş öngörülüyor. Bu ülkemiz açısından bir avantaj. Finansal koşulların daha elverişli hale gelmesi risk iştahı açısından bir avantaj ama büyümenin düşük seyretmesi, küresel ticaretin daha da yavaşlaması, korumacılığın daha da artması bunlar olumsuz trendler ancak yapısal bir takım sorunlar var dünyanın karşı karşıya olduğu bizim için de fırsatlar içeriyor.
Mesela ticarette korumacılık herkesi etkiliyor. Ancak Türkiye'nin dış ticaretinin ihracatının daha doğrusu yüzde 62'si serbest ticaret anlaşmalarımızın olduğu 54 ülkeye gidiyor. Yani ihracatımızın yüzde 62'si korunaklı. Korumacılık tedbirlerine karşı. Bu önemli. Yine bölgesel olarak baktığınız zaman eğer dünyada korumacılık bir parçalanmaya yol açıyorsa bölgesel entegrasyon ön plana çıkıyor. Terörsüz Türkiye ile birlikte yakın coğrafyamızla daha güçlü bir entegrasyon ihtimali yüksek. Bu da yine bizi avantajlı konuma getiriyor. Orta Asya, Orta Doğu, Kuzey Afrika gibi bölgeyi dikkate alırsak bizim neredeyse ihracatımızı o zaman yüzde 80'inden fazlası serbest ticaret anlaşmalarımızın olduğu ülkeler artı yakın coğrafya ve dost ülkeler. Bu değerli bu bizim için bir fırsat.
İkinci olarak dünyada nüfus yaşlanıyor. Türkiye'de de aslında doğurganlık oranları düştü bizde de yaşlanıyor fakat bizde yaşlanma yeni başladı. Hala bizim çalışma çağındaki nüfus hızlı artıyor. Özellikle kadınların iş gücüne katılımı anlamında büyük bir fırsat penceresi var. Bu iki konuyu dikkate alırsak bizim büyüme görünümümüz daha iyi. Bu da Türkiye'yi nispeten bu anlamda makro-finansal istikrarı da pekiştirince Türkiye'yi cazip hale getirir. Bu yaşlı nüfusa yönelik bir ekonomi var ona dünyada gümüş ekonomi diyorlar. Dünyada yaşlı nüfusun örneğin 1950'de 65 yaş üzeri nüfusun yüzde 5 oranı bunun yüzde 10'a çıkması 73 yılı aldı. Fakat bunun yüzde 15'leri aşması sadece 27 yılı alacak. Dolayısıyla bu yaşlı nüfusa yine Türkiye olarak bize fırsatlar sunuyor. Yaşlı bakımı özellikle de sağlık turizmi. Dolayısıyla yine biz fırsat penceresinden bakıyoruz.
Şu anda 2.7 trilyon dolar. Türkiye savunma sanayii ihracatında çok büyük bir fırsata sahip. Şu anda devam eden bin 400'e yakın proje var. Bunun değeri 100 milyar doların üzerinde. Türkiye büyük ihtimalle bu sene küresel savunma sanayii ihracatında ilk 10'a girecek muhtemelen. Bu Türkiye için çok büyük fırsatlar içeriyor. 6 trilyon dolarlık bir savunma sanayii harcaması olacak. En hazır ve bu konuda en çok yatırım yapmış ülkelerin başında Türkiye geliyor. Yaşlı nüfusa bakım anlamında bir gümüş ekonomi 8,5 trilyon dolar. Oradan daha büyük pay alabilir. Şu anda biz sağlık turizminde örneğin sadece yüzde 5 pay alıyoruz daha fazlasını alabiliriz. Dolayısıyla evet tehditler var mesela iklim krizi tehdidi var ama Türkiye sulamaya 90 milyar dolar yatırım yaptı Cumhurbaşkanımızın liderliğinde son 22-23 yılda.
Şimdi bu yatırımları daha da artıracağız. Mesela yeşil dönüşümü önceliklendirdik. Yakında Meclis'ten biliyorsunuz bir reform paketi çıktı ve hızlandıracağız. Türkiye son 23 yılda petrol ve doğal gaz ithalatına tam 1 trilyon dolar ödedi. Biliyor musunuz? 1 trilyon dolar biz kendi birikimimizi petrol ve doğal gaz almak için ödedik. Bu Türkiye'nin toplam özel sektör kamu dış borcunun neredeyse 2 katı. Onun için bu yeşil dönüşüm mesela bizim önceliklendirmemiz, orada mesafe kat ediyor olmamız, bunlar çok değerli. Özetle şunu anlatmaya çalışıyorum size: Evet kısa vadede hakikaten programımızı etkileyen dış olumsuz şoklar yaşadık. Mesela Nisan'ın başında, Mart'ta bir iç şok yaşadık. Ama Nisan başında ticaret savaşları şokunu yaşadık. Daha sonra bölgemizde savaş oldu. Bunlar geçici olumsuz etkiledi programı. Bakın geçici olumsuz etkiledi kabul ediyorum. Ancak buna rağmen Türkiye programı rayında tuttu. Çünkü biz kararlı bir şekilde programı uygulamayı önceliklendirdik.
Yıl sonunda hedefimiz enflasyonun yüzde 30'un altına düşmesidir. 2026'da enflasyon daha az hissedilecek. Deprem bölgesine 90 milyar dolar para harcandı. Depremin enflasyona büyük etkisi oldu. Temel ürünlerde enflasyon yüzde 20'in altına düştü. Gıda da yüzde 30'un altına düşmüştü ancak son gelişmelerle tekrar yüzde 30'un üzerine geçti. Yıl sonunda manşet enflasyonu yüzde 30'un altına düşecek. Biz buna inanıyoruz.
Mesela dünyada büyük bir borçluluk sorunu var. Dünya borcunun dünya milli gelirine oranı yüzde 325. Gelişmekte olan ülkelerde yüzde 245. Türkiye'de yüzde 92. Dolayısıyla yine bu dönemde bizim daha hızlı büyüme potansiyelimiz yüksek. Dezenflasyon programı başarılı oldukça sürdürülebilir yüksek büyüme patikasına tekrar döneceğiz ve güçlü büyüyeceğiz. Türkiye'yi cazip hale getirecek.
Türkiye'nin risk primi son 5 yılın en düşüğünde. Programımızın önceliği enflasyonda tek hane. Depremle bütçe açığımız yüzde 5'in üstüne çıktı. Harcamalarda bir sapma yok. Bütçe açığımız yüzde 3,5 seviyelerine düşecek. Burada sapma çok sınırlı.
Tasarruf genelgesi cari harcamaları içeriyor. Harcama disiplini ile büyük tasarruf sağlıyoruz. Faiz giderleri enflasyona bağlı nominal arttı.