CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nu (HAK-İŞ) ziyaret etti. Konfederasyon Başkanı Mahmut Arslan ile görüşen Özel, basına kapalı görüşmenin ardından açıklamalarda bulundu. Özel, asgari ücrette ara zam taleplerine ilişkin, "Asgari ücretten anayasa ne anlıyor, kanun ne anlıyor, ne anlamamız lazım? 'Asgari ücret, işçilerin zorunlu ihtiyaçlarını, beslenme, barınma, ısınma, ulaşım ve sağlık ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücrettir' diyor. Aslında söz burada başlıyor, burada bitiyor. Bugün verilen asgari ücret, bugün hesaplanan en düşük açlık sınırının altında. Yani bir de bu işçinin ailesi var ve çoluğu çocuğu var. Burada sayılmayan, bu çocuğun eğitim giderleri var. İnsanca bir yaşam için gerekli olan refah payı var. Bunların hiçbiri gözetilmeksizin sadece beslenmeyi, barınmayı, ısınmayı, ulaşımı, sağlığı ele aldığınızda bu asgari ücretin, ona dahi yetmediği ve insanların açlık sınırı altında kaldıkları çok açık" diye konuştu.
'3 BİN 500 LİRA ERİDİ 4 AYDA'
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, işçilere yönelik 'Enflasyonist ortamlarda asgari ücrete bir kez zam yapmak doğru değil' dediğini aktaran Özel, "Zaten 2 senedir de temmuz zammı veriliyordu. Bundan sonra, 'Üç ayda bir, yılda dört kez' dedi. Dört kez mümkün değil, savunmak mümkün değil. 22 bin lira gibi gerçekten kimsenin geçinemediği, geçinemeyeceği bir maaş belirlediler ve geçen 4 ayda TÜİK’e göre yüzde 14'lük enflasyon, ENAG'a göre çok daha üzerinde yüzde 25'lik bir enflasyon, 2025 Ocak'a girdiğimizde verilen 5 bin liralık zammı da yuttu, gitti. Şu anda TÜİK'in hesaplarına göre para, o günkü parayla 18 bin 500 lira; 3 bin 500 lira eridi 4 ayda. ENAG'ın hesabına göre 17 bin 500 lira; yani zammın, 5 bin liranın, 4 bin 500 lirasını enflasyon yemiş, bitirmiş. O günden bugüne de açlık sınırı 2 bin lira daha arttı ve şu anda açlık sınırının 4 bin lira altında bir asgari ücreti konuşuyoruz. İşin kötüsü, bu rakamlar ocak, şubat, mart, nisan ve üstünden, şimdi mayıs ve haziran geçecek. Temmuz ayında zam yapılmadığında durumu siz düşünün" ifadelerini kullandı.
'ARTIK ASGARİ ÜCRET BİR GENEL ÜCRET'
Özgür Özel, asgari ücretin son dört yıldır her iki kişiden birinin aldığı ücret olduğunu belirterek, "Yüzde 55'i Türkiye'de ya asgari ücret alıyor ya hemen asgari ücrete komşu bir ücret alıyor. Asgari ücret bazı değerlendirmelere göre ortalama ücret olmuş durumda maalesef. Kaçak çalışmalar, kayıt dışı ekonomi, asgari ücretin altında çalıştırmalar da düşünüldüğünde, asgari ücret birtakım değerlendirmelere göre ortalama ücret. Ama herkesin kayıt içinde olduğunu ya da asgari ücret aldığını düşünsek de asgari ücret bir taban ücret olmaktan çıkmış durumda ve artık asgari ücret bir genel ücret. Almanların yüzde 9'u asgari ücret alıyor. Asgari ücrete, 'İlk yıl alınan ve hızla uzaklaşılan ücrettir' diyorlar. Hızla kaçıyorlar asgari ücretten. Ama Alman sendikaları yüzde 9'un çok olduğunu savunuyor, eleştiriyor. Bizde son rakamlara göre yüzde 55. Ama birçok hesaplama, yüzde 60-65'in asgari ücret ve ona komşu ücretleri aldığını ifade ediyor. Bu şartlar altında asgari ücretin temmuz ayında zamlanmaması kabul edilebilir, dayanılabilir, katlanılabilir bir durum değildir. 'Biz bu konuyu siyaset üstü bir yerden ele alalım' diyoruz. Bu konu sadece sendikaların konusu, sadece sosyal demokrat bir partinin konusu değil, tüm siyasetin konusudur. Anadolu'da gidip de kapı çaldığınız, oy istediğiniz kişi, sizin hangi partiden olduğunuza bakmaksızın siyaset kurumuna bir güven duyuyor, birimizden birimize yetki veriyor. Bundan sonra nasıl gideceğiz, hangi yüzle gideceğiz? Yani seçimden önce 'Dört kez zam yapacağım' deyip, seçimden beri bugüne kadar bir kez zam yapıldı. 2023 seçimleri yapıldı, temmuz zammı yapılmadı; 2025'in Ocak ayında yapıldı. Şimdi de yapılmazsa seçimden sonraki üç yılı iki tane zamla mı geçireceğiz aralık sonuna kadar? Bu kabul edilebilir bir şey değil, olacak bir şey değil. O yüzden derhal Asgari Ücret Komisyonu'nun toplanmasını, bu temmuzda Asgari Ücret Komisyonu'nun bu antidemokratik yapısına rağmen kapsayıcı bir şekilde, tüm konfederasyonların dahil edilip, üç konfederasyonun üreteceği ortak talebin dikkate alınıp, işverenin haklı endişelerinin, taleplerinin giderileceği şekilde, kamunun da elini taşın altına atıp bu işi çözmesini bekliyoruz" dedi.
'HAYAL KIRIKLIĞI YAŞANIYOR'
Basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Özel, Meclis'e sunulan infaz düzenlemesine ilişkin, "Meclis'ten takip ediyoruz. Komisyona gelen öneri, beklentileri karşılamadı, çok yönlü beklentileri karşılamadı. Birincisi, bir yandan 'Terörsüz Türkiye' hedefiyle atılan adımlarla eş zamanlı bir infaz düzenlemesinin yapılacağının sözü verilmiş DEM Parti'ye. Bu bayramdan önce çok sayıda tutuklu ve hükümlünün serbest kalacağına ilişkin görüşülmüş geçmişte. Bu noktada şimdi adım atılmamasının orada bir yüksek tansiyon yarattığını biz de takip ediyoruz. Diğer taraftan infaz düzenlemesi, cezaevinde yakınları olan herkeste bir beklenti yaratıyor. Hele hele böyle dini bayramlardan önce, böyle bir beklentinin yaratılıp da yerine getirilmemesi travmatik bir durum oluşturuyor. O yüzden bu konularda çok dikkatli konuşmak gerekirdi. Maalesef iktidar bu özeni göstermedi. Çok yazıldı, çizildi; öyle şeyler söylendi ki sanki Kurban Bayramı'nda cezaevleri boşalacakmış gibi bir algı oluşturuldu. Buna da zamanında doğru ve şeffaf bir bilgilendirme yapılmadı. Şimdi büyük bir hayal kırıklığı yaşanıyor" açıklamasında bulundu.
'MUTABAKAT ARANMASI GEREKEN BİR MESELEDİR'
AK Parti'nin süreci yönetemediğini söyleyen Özel, şöyle konuştu:
"Tabii bir affın da konuşulmaya başladığı bir süreçte, bir kez daha şu temel yaklaşımı ifade etmek isteriz ki affın iki tarafı olduğu için bir suçlu ve suçlunun yakınları, ikincisi suçtan zarar görenler ve yakınları, toplumsal mutabakat aranması gereken bir meseledir, ezbere olmaz. Bürokratın işi değildir, aksine siyasetin, siyasetçinin işidir. Tüm partilerle ilk önce bunu görüşüp, sonra da bunu topluma doğru kriterlerle, doğru bir şekilde anlatmak gerekir. Bunların istisnalarının ne olacağı, nelerin dışarıda kalacağı; örneğin her af tartışması, çocuk istismarından mağdur ailelerin, kadın cinayetlerinden mağdur ailelerin, bunun gibi toplumda infial yaratan olayların mağdurlarının ve toplumun bir kısmının endişelenmesini ve bundan rahatsızlık duymasını dile getiriyor. O yüzden bu gerçek anlamda böyle yönetilmez. Yani devlet de bence böyle yönetilmez de bu süreç de böyle yönetilmez. Böyle bir şey yaklaşıyorsa, bunun bir masası kurulur, arka alanda bu çalışılır. Toplumun yüzde 95'ini temsil eden, parlamentoda bir mutabakata varırsınız, bu toplumsal mutabakat ve rıza üzerine hep birlikte sahiplenilir. 'Her şeyi ben biliyorum' diyenler, bu işi de şimdi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Af konuşulacaksa, infaz indirimi konuşulacaksa, bunu şartlar ve gündem ne olursa olsun dediğim gibi yapmak lazım. Hele hele adını koymadıkları ama 'süreç süreci' diyebileceğimiz bu sürecin ilk başında biz, 'Parlamentoda bir komisyon kurun, herkes temsil edilsin, tüm kesimler temsil edilsin' demiştik. Bu konuda Sayın Bahçeli'nin yaklaşımından niceliksel olarak ayrı ama niteliksel açıdan konuşulması gereken şekilde düşünüyorum; öyle 100 kişilik bir komisyonu çok kalabalık bulmakla birlikte, parlamento komisyonu yaklaşımı, bizim uzun süredir söylediğimiz bir mesele olduğu için de önemlidir. Bu konunun bir an önce gündeme alınması gerekiyor. İnfaz düzenlemesi meselesine hem hassasiyetleri hem de beklentileri gözeten, yapıcı bir yerden katkı vermeye çalışacağız. Ama yani çok kötü yönetilen bir şeyi sonra, 'Gel hep beraber toparlayalım' dediklerinde de gerçekten zor oluyor. Bundan sonrası için bir kez daha söylüyoruz. Sırf 'Biz biliriz' diyerek ve işi sadece bürokratlara atarak bu işler yönetilmiyor maalesef."
'DÖNDÜK DOLAŞTIK, AYNI YERE GELDİK'
Yeni anayasa tartışmalarına ilişkin konuşan Özel, HAK-İŞ Genel Başkanı Arslan’ı işaret ederek, "Anayasaya sadakat, anayasacılık, anayasa fikrinin insanı olması lazım. Ben Başkan ile anayasa konuşurum, çünkü anayasa fikrinin insanı. Anayasanın verdiği hakları korumak, anayasanın verdiği görevleri yapmak için çırpınıp duruyor. Ama siz anayasa fikrinin insanı değilseniz, anayasa değil bana yasa fikrinin insanıysanız, bu ülkenin başına bunlar bu yüzden geliyor zaten. Siz her doğana yapılması gereken bir metni, Erdoğan'a yaparsanız böyle oluyor. Şimdi yine döndük dolaştık, aynı yere geldik; 'Haydi Erdoğan'a anayasa yapalım.' Hayır, her doğana anayasa yapalım. Bunu da yapmak için oturup önce bir kere anayasaya uyalım. Önce hep birlikte anayasaya uyalım, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulayalım ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulayalım. Anayasaya aykırı yapılan kanunları dokuz ay bekletip, yine aynı Anayasaya aykırı şekilde yapmayalım" dedi.
'HAK-İŞ OLARAK SİVİL BİR ANAYASA İSTİYORUZ'
HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan da yeni anayasa tartışmalarına ilişkin şöyle konuştu:
"Bu toplumun, Türkiye toplumunun bütün kesimleriyle daha demokratik, daha katılımcı, toplumun büyük kesiminin uzlaşmasıyla sivil bir anayasa ihtiyacını her seferinde ortaya koyuyoruz. Böyle bir anayasanın mutlak uzlaşma olmasa bile yeterli uzlaşma ile Türkiye toplumunun bütün kesimlerinin içinde yer aldığı sivil bir anayasayı, HAK-İŞ hep savunagelmiştir. Bundan sonra da bu çizgimizi devam ettireceğiz. Gerçekten Türkiye'nin bugün geldiği noktada hala 40 yıl önceki, darbecilerin topluma dayattıkları, anayasa tartışmasının yasaklandığı ki HAK-İŞ bu konuda da mağdurlardan bir tanesidir. Anayasayı tartışmayı bile yasaklayan, anayasa kabul edilirse kendilerini devlet başkanı olarak ilan eden ve anayasaya itirazlar hakkında soruşturmalar açan, zarfın şeffaf bir zarf olarak 'hayır' diyenlerin hakkında işlem yapılacağı gibi antidemokratik ne varsa bunların uygulandığı bir anayasayı biz meşru görmüyoruz. Ancak yeni bir anayasa yapılana kadar da bu anayasayla çalışmak zorundayız. O nedenle HAK-İŞ olarak yeni bir anayasa, sivil bir anayasa istiyoruz. Umarım Türkiye bunları gerçekleştirir."
sonbirsoz.com