Bizim jenerasyon, teknolojinin devrimlerine şahit oldu; transistörün küçülmesinden yapay zekânın yükselişine kadar her ilerlemeyi hücrelerimizde hissettik. Ama bir gerçeği, teknolojinin dahi değiştiremeyeceği bir gerçeği, kanımızda taşıyoruz: İstanbul, büyük bir sarsıntının eşiğinde.
Kentsel dönüşüm kararı bu yüzden sadece desteklenmesi gereken bir zorunluluk değil, bir hayatta kalma içgüdüsüdür. Çürük beton yığınlarını ortadan kaldırmak, can güvenliğimizin sigortasıdır. Ancak bu büyük operasyon, yalnızca demir-çelik meselesi olmamalı. Bu, aynı zamanda İstanbul’un nefesini kesen, onu yaşanmaz kılan o kronik sorunların da çözüldüğü bir bütünsel iyileşme fırsatıdır.
Eğer bu dönüşümü yalnızca binaları yenilemek olarak görürsek, geleceğe parlak ambalajlı, ama içi sorunlu yeni bir esaret hediye etmiş oluruz. Oysa elimizde, şehrin kodlarını baştan yazma fırsatı var. Gelin, İstanbul'un kadim dertlerine tek tek, bir vatandaş gözüyle bakalım.
1. Sokakların Tıkanıklığı ve Ulaşım Bunaltısı
Sorun: İstanbul'un eski mahalle dokularındaki dar sokaklar, plansız yapılaşmanın en net izidir. Ambulansın, itfaiyenin giremediği bu labirentler, sadece günlük trafiği boğmakla kalmıyor, olası bir afet anında da hayat kurtaran müdahaleyi imkânsız hale getiriyor. Bu daracık damarlar, şehrin dolaşım sistemindeki en büyük tıkanıklıktır.
Çözüm: Kentsel dönüşüm alanlarında, parsel bazlı yaklaşımdan vazgeçilmeli; ada ve bölge bazlı genişlemeler esas alınmalıdır. Yeni planlarda, acil durum araçlarının erişimine uygun, makul genişlikte yollar ve yeşil bantlarla ayrılmış kaldırımlar zorunlu tutulmalıdır. Bu, sadece afete hazırlık değil, aynı zamanda modern bir şehirde yaşama özgürlüğümüzün de teminatıdır.

2. Otopark Çaresizliği
Sorun: Kentli, otomobilini bırakacak yer bulamadıkça, sokağı bir otopark alanı olarak gasp etmeye devam ediyor. Bu durum, hem yaya güvenliğini yok ediyor hem de araçların park edilmiş halde trafiği kilitlemesine neden oluyor. Otopark sorunu, kentsel karmaşanın en görünür, en sinir bozucu sonucudur.
Çözüm: Yeni yapılan her yapıda, hatta mevcut apartman bloklarının altlarında dahi, yeterli kapasitede yer altı otoparkları mecburiyeti getirilmelidir. Bu otoparkların, mahallelinin ortak kullanımı esasıyla planlanması ve deprem anında toplanma alanı işlevi görebilecek kadar sağlam ve ulaşılabilir olması sağlanmalıdır. Otoparkın bedeli, artık arsa maliyetine dâhil edilmelidir. Yeni araç satışlarında gerekirse otopark sertifikası beyanı zorunlu tutulmalı, aracını park edecek otoparkı olmayana yeni araç satılmamalı.
![]()
3. Kaybolan Yeşil ve Nefessizlik
Sorun: Betonlaşma iştahı, İstanbul'un ciğerlerini her geçen gün küçültüyor. Yeşil alanlar, sadece estetik değil, aynı zamanda şehrin havasını temizleyen, sıcaklık dengesini sağlayan ve en önemlisi ruh sağlığımızı koruyan temel yaşam destek birimleridir. Yeni yapılaşma, var olan son ağaçları da tehdit ediyor.
Çözüm: Kentsel dönüşüm projelerinde, yapı yoğunluğunu artırmak yerine, kat yüksekliğini kontrol altına alıp, yatayda geniş yeşil alanlar bırakma zorunluluğu getirilmelidir. Yeni binaların çatılarının bir kısmının (tercihen %30-40) yeşil çatılar olarak tasarlanması teşvik edilmeli veya zorunlu kılınmalıdır. Şehir nefes almalıdır.

4. Su Kaynaklarının İhmali ve Altyapı Çilesi
Sorun: Su, en değerli kaynağımız; ancak biz yağmur suyunu bir felaket sebebi (sel) olarak görmekten öteye gidemiyoruz. Eski altyapı, hem içme suyunun büyük bir kısmını sızdırarak israf ediyor hem de yağmur suyuyla birleşince şehirleri felç ediyor. Doğal kaynakların sarfiyatı, bizi gelecekteki kuraklık esaretine mahkûm ediyor.
Çözüm: Bir programcının verimlilik takıntısıyla söylüyorum: Bu israf durmalı. Yeni projelerde, içme suyu ve atık su hatları ile yağmur suyu hatları kesinlikle ayrılmalıdır. Yağmur suyu hasadı (Rainwater Harvesting) yeni binalarda, sitelerde ve hatta yol altyapısının altında bir zorunluluk haline gelmelidir. Toplanan su, bahçe sulama, tuvalet gibi ikincil kullanımlara yönlendirilmeli; böylece şebeke suyu üzerindeki baskı azalırken, şehir su konusunda kendi kendine yeterliliğe doğru bir adım atmalıdır.

5. Afet Anı Güvenliği: Kendi Kendine Yeten Binalar ve Sığınaklar
Sorun: Büyük bir felaket sonrası şebeke suyuna ve elektriğe erişimin kesilmesi en büyük kaos kaynağıdır. İstanbul'un bir kısmı "kendi kendine yetebilmeli" dediğimiz dijital sistemler gibi, fiziki olarak da dışa bağımlılığını azaltmalıdır. Ayrıca her yeni yapıda sığınak kültürü yok oldu.
Çözüm: Yeni yapılaşmada, Güneş Enerjisi Sistemleri (GES) entegrasyonu teşvik edilmeli; su ve elektrik kesintilerine karşı kritik sistemleri (aydınlatma, iletişim) besleyecek küçük ölçekli yedek enerji çözümleri zorunlu tutulmalıdır. Ayrıca, her yeni binanın altında, havalandırması ve temel yaşam malzemesi depolamasına uygun modern ve güvenli sığınaklar yeniden planlanmalıdır. Bu, sadece bir inşaat detayı değil, kriz yönetimimizin temel bir unsurudur.

Son Söz:
Kentsel dönüşüm, önümüzdeki 50 yılın İstanbul'unu tanımlayacak büyük karardır. Eğer bu dönüşümü sadece betonun yüksekliğini artırmak için kullanırsak, bir sonraki felakete karşı daha sağlam, ama daha mutsuz ve daha çözümsüz bir şehir yaratmış oluruz.
Biz, şehrin kadim hatalarını temizleyecek, verimli ve güvenli yeni bir işletim sistemi kurmak zorundayız.
Unutmayın; asıl özgürlük, lüks konforda değil; afet anında dahi hayatta kalabilme ve yaşam kalitesinden ödün vermeme gücümüzdedir. Bu gücü inşa etmek, bugün elimizdeki en kutsal görevdir.