Bizim jenerasyon, teknolojik devrimin her aşamasına bizzat şahit oldu. Transistörün küçülmesinden, internetin bir anda hayat damarımız haline gelmesine kadar...
Gözümüzün önünde, bir zamanlar büyük oda büyüklüğündeki bilgisayarlar avucumuza sığdı. Bir programcı olarak, bu ilerlemenin getirdiği hayranlığı ve şaşkınlığı en derinden yaşayanlardanım. Zira her yeni cihaz, her yeni yazılım bize özgürlük vaat etti. Zincirlerimizden kurtulma, hayatı kolaylaştırma, sınırları aşma... İnsanlığın kadim arayışı buydu. Fakat şimdi, 50 yılı devirmiş bir köşe yazarı ve eski bir bilgisayar programcısı olarak sormak zorundayım: Elimizdeki bu konfor, gerçekten özgürlük müdür, yoksa tarihin en şatafatlı esareti mi?
Bugün elimizdeki telefon, masamızdaki bilgisayar, evimizi yöneten akıllı sistemler bize benzersiz bir rahatlık sunuyor. Ama bu rahatlık, aynı zamanda bizi kendine mahkûm eden, incecik, neredeyse görünmez bir iplikle bağlıyor. Makalenin sayfalarını çevirirken bu ipliğin her düğümünü tek tek inceleyelim.
İnsanın Özgürlük Arayışı ve Dijital Zincirler
Gençliğimizde, ateşi bulan ilk insanla alay ederdik, ama o ateş, onu soğuktan ve karanlıktan kurtaran ilk büyük özgürlüktü. Tekerlek mesafeyi kırdı, yazı unutkanlığı. Matbaa bilginin tekelini yıktı; Sanayi Devrimi bizi kas gücü köleliğinden aldı. Her aşamada, teknoloji bize "Artık özgürsün!" diye fısıldadı.
Peki, gerçekten öyle mi oldu? Matbaa bizi özgürleştirdi ama hemen ardından sansür kapımıza dayandı. Sanayi devrimi insanı tarladan aldı, ama bu sefer de makine çarklarının arasına sıkıştırdı. İnternet denilen o muazzam kütüphane, dünyayı avucumuza getirdi; fakat karşılığında kişisel verilerimizi, mahremiyetimizi aldı. Bir mühendis gözüyle söyleyeyim: Hiçbir şey bedava değildir; hele internette hiç!
Şimdi ise Yapay Zekâ çağındayız. Makineler artık sadece kasımızı değil, beynimizi, düşünme ve karar verme yetimizi de devralmaya hazırlanıyor. Teknolojinin vaat ettiği özgürlük bir illüzyon olmasın? Bence bu, çok parlak ambalajlanmış yeni bir esaret türüdür.
Sosyal Medya Yanılsaması: Algoritmanın Tutsağı
Sosyal medyanın bize getirdiği en büyük "özgürlük" sesimizi duyurabilme imkânıydı. Eskiden birkaç köşe yazarının, birkaç TV kanalının tekelinde olan o kürsü, artık her bireyin cebinde. Bu, ifade özgürlüğü adına tarihi bir adımdır.
Ama işin algoritmik cephesine bir de benim gözümle bakın. Bugün sosyal medyada hangi habere üzüleceğimizi, hangi ürünü alacağımızı, hangi siyasetçiye kızacağımızı biz mi belirliyoruz, yoksa o kurnaz algoritmalar mı? O algoritmaların tek derdi var: Sizi ekranda tutmak. Sizin en hassas damarlarınızı bulup oradan kaşımak.
Biz sanıyoruz ki özgürce konuşuyoruz. Hayır! Algoritmaların bize çizdiği çitin içinde dolaşıyoruz. Fikirlerimiz, hatta öfkemiz bile, o sosyal medya şirketlerinin ticari çıkarlarına hizmet eden görünmez bir manipülasyon mekanizması içinde şekilleniyor. Bu dijital ağda özgürlük nerede başlar, esaret nerede biter, kestirmek artık imkânsız.
Gözetim Toplumu: Güvenlik Mi, "Büyük Birader" Mi?
Teknoloji, güvenliği de kökten değiştirdi. Kameralar, yüz tanıma sistemleri... Suçla mücadeledeki başarısı yadsınamaz. Şehirler daha düzenli, hayat daha "güvenli" hissettiriyor.
Ancak bu gözetim, aynı zamanda özgürlüğümüzün üzerindeki en büyük gölge. Bugün dünyada birçok devlet, vatandaşının her dijital nefesini takip edebiliyor. Kameralar sadece suçu önlemiyor, davranışlarımızı denetliyor. Sosyal medya paylaşımlarımız, o gece hangi filmi izlediğimiz, hangi ayakkabıyı beğendiğimiz... Her şey kayıt altında.
Biz "güvenlik" diyoruz, ama karşılığında kendi rızamızla sürekli gözetlenen bir varlığa dönüşüyoruz. Rahmetli George Orwell'in "1984" romanındaki "Büyük Birader" artık bir kurgu değil, parmak izi okuyucumuz, akıllı telefonumuz, kapımızdaki kameramızdır.
Konforun Bedeli: Tüketim, Bağımlılık ve Yalnızlık
Teknolojinin sunduğu konfora kimsenin itirazı olamaz. Tek tuşla yemek, tek tuşla banka, tek tuşla dünyanın öbür ucu. Gel gör ki, bu muazzam konfor bizi pasif, tembel birer tüketiciye dönüştürüyor.
Daha hızlı internet, daha ince telefon, daha parlak ekran... Teknoloji artık bizim ihtiyaçlarımızı gidermekten çok, arzularımızı üretmekle meşgul. Reklamlar, influencer denilen o yeni nesil pazarlamacılar, tüketim iştahımızı sürekli körüklüyor. Eskiden insanlar ihtiyaçlarını gidermek için çalışırdı; bugün ise teknolojinin pompalamasıyla oluşan sonsuz arzuları doyurmak için köle gibi çalışıyor.
Ve bu dijital yarış bizi yalnızlaştırıyor. Gerçek ilişkiler, sanal "beğenilerin" gölgesinde soluyor. Aile sohbetleri, arkadaş muhabbetleri, hatta çocuklarımızın oyun saati bile o ışıklı ekranlara kurban gidiyor. Herkes bir ekran başında, ama herkes birbirinden habersiz ve yalnız.
Yapay Zekâ ve İradenin Çalınışı
Yapay zekâ (YZ) bir lütuf gibi hayatımıza giriyor. Trafikte yol tarifleri, bankada kredi kararları, tıpta teşhisler... Büyük kolaylık.
Ama tehlike nerede biliyor musunuz? Kendi irademizi ve düşünme gücümüzü YZ'ye devretmekte. Kararlarımızı algoritmalar vermeye başladığında, biz ne işe yarayacağız? YZ, sadece bir yardımcı değil, aynı zamanda düşünme kaslarımızı körelten bir uyuşturucu olabilir. İradenin makinelere teslim edilmesi, insanı insan yapan akıl ve tercih yetisinin kaybı demektir.
Böylece "düşünen insan" yavaş yavaş sahneden çekilir, yerini yalnızca talimatları uygulayan "kullanan insana" bırakır.
Felsefî Bir Sorgulama: Özgürlük Nedir?
Mühendisliğin soğuk mantığından sıyrılıp, işin felsefi boyutuna bakalım. Özgürlük nedir?
Eğer özgürlük sadece istediğini yapabilmekse, evet, teknolojiyle özgürüz. Ama özgürlük, kendi aklımızla, bağımsız bir iradeyle karar verebilmekse, o zaman her geçen gün daha az özgürüz.
Kendi aklını kullanmadan, algoritmaların yönlendirmesiyle hareket eden bir varlık, özgür değil, bağımlıdır. Gözetim altında yaşamak güvenlik değil, görünmez bir zincirdir. Gerçek özgürlük, insanın kendi iradesini korumasıdır. Bu da uyanık olmakla, bilinçli olmakla mümkündür.
Çıkış Yolu: Teknolojiyi Kullanmak, Ona Kul Olmamak
Peki, şimdi ne yapacağız? Teknolojiyi reddetmek? Bu, elektriği kesmek, tekerleği kırmak gibi bir şey olur ki, imkânsız.
Çözüm, bilinçli kullanımda.
Telefon, elimizde bir araç olmalı; elimizi kelepçeleyen bir pranga değil.
Sosyal medya bir iletişim kanalı olmalı; kimliğimizi belirleyen bir sahte kimlik kartı değil.
Yapay zekâ bir asistan olmalı; irademizi teslim ettiğimiz bir efendi değil.
Özgürlüğün ölçüsü basittir: Sen mi teknolojiyi kullanıyorsun, yoksa teknoloji mi seni kullanıyor?
Son Söz: Modern Köleliğin Zincirleri
Bugün cebimizdeki akıllı telefonlarla istediğimiz bilgiye anında ulaşıyoruz, evet. Ama bu telefon, aynı zamanda elimizi cebimizden çıkarmayan, gözümüzü ekrandan ayırmayan bir pranga. İnternette istediğimiz haberi okuyabiliyoruz, ama aslında algoritmaların bize sunduğu filtreli gerçeklik ile sınırlıyız. Konforumuz artıyor, ama ruhumuz ve düşünce alanımız daralıyor.
Unutmayın; asıl kölelik, eski çağlardaki gibi demir zincirlerle gelmez. O, çok daha kibar, çok daha göz alıcı, çok daha görünmez bağlarla gelir.
Ve modern çağın bu en büyük zinciri, teknolojinin bize attığı kör düğümün ta kendisidir.
Size bir bilgisayar programcısı ve bir köşe yazarı olarak soruyorum:
"Telefonunuzun efendisi misiniz, yoksa yalnızca ona hizmet eden sadık bir kölesi mi?"