Bizim modern hayatımızda sahip olma hissi, bizi çoğu zaman esir alır. İnsan, malını, makamını, hatta hatıralarını dahi bırakmayı göze alamaz. Peki ya bir insan, sahip olduğu her şeyi, o mübarek iman uğruna, gönül rızasıyla geride bırakıp, bilmediği topraklara hicret edebilir mi? Bu, ancak teslimiyetin zirvesinde bir kalbin eylemidir.

Selamünaleyküm kıymetli okurlarım, değerli kardeşlerim.


Bugün size, o kalbin sahibi, iki büyük hicretin fedaisi, Resûlullah’ın (s.a.v.) amcasının oğlu ve şehadet makamının Tayyar’ı (Uçan) Cafer bin Ebî Tâlib'in hayatını, sahih kaynakların ışığında sunacağım. O'nun hayatı, sadece bir biyografi değil; imanın tavizsizliği üzerine yazılmış eşsiz bir destandır.

Doğumu, Soyu ve Himaye Altındaki Çocukluğu

Cafer, Mekke'nin en şerefli ailesi olan Hâşimoğulları'na mensuptu. Babası Ebû Tâlib, Kureyş'in ileri gelenlerinden olup, Resûlullah'ı (s.a.v.) himaye eden amcasıydı. Cafer, Kâbe'nin gölgesinde büyüdü; güzel ahlakı ve soylu duruşuyla tanınırdı. O, sadece Hz. Ali’nin öz abisi değil, aynı zamanda fiziksel görünüş ve ahlak itibarıyla Resûlullah'a (s.a.v.) en çok benzeyen kimselerden biriydi.

Babası Ebû Tâlib, geniş ailesi nedeniyle maddî bir sıkıntıya düştüğünde, Resûlullah (s.a.v.) ve amcası Abbâs, onun yükünü hafifletmek için çocuklardan bazılarını yanlarına aldılar. Bu kararla, Resûlullah (s.a.v.) küçük kardeşi Ali’yi kendi himayesine alırken, Cafer’i de amcası Abbâs himayesine aldı. (İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebî; İbn Sa’d, Tabakât)

İslam Öncesi Yaşam ve İmanla Gelen Dönüşüm

Cafer, Kureyş'in soylu gençleri arasında yer alsa da, cahiliyenin kötü adetlerinden ve putperestlikten daima uzak durdu. Kalbi, Hakk'ın sesine daha yakındı. Peygamberliğin gelişiyle birlikte, ilk inananlar arasına katıldı.

Eşi Esmâ bint Umeys ile birlikte İslam'ı kabul eden bu mübarek çift, kararlarının bedelini Mekke’de gördü; zulüm ve baskıya maruz kaldı. Zulüm dayanılmaz hâle gelince, Resûlullah (s.a.v.), müminlere Habeşistan’a hicret etmelerini tavsiye etti. Adil kral Necaşî’nin ülkesine doğru yola çıkan Müslümanların lideri olarak Cafer bin Ebî Tâlib seçildi. O, sadece bir kafile başkanı değil, aynı zamanda ümmetin ilk diplomatıydı.

Necaşî'nin Huzurunda: Hakkın Haykırılışı

Mekke müşrikleri, Müslümanların Habeşistan’da özgürleşmesini engellemek için, Amr bin Âs ve Abdullah bin Ebî Rebîa’yı kıymetli hediyelerle Necaşî’nin sarayına gönderdiler. Amaçları, Müslümanları geri alıp Mekke’ye iade etmekti.

Necaşî’nin divanında, müşriklerin sözlerine karşı ayağa kalkan isim Cafer oldu. Onun yaptığı konuşma, korkusuzluğun, hitabetin ve imanın birleştiği anıt bir duruştu.

Cafer, Necaşî’nin “Bizi bölen bu yeni din neyin nesi?” sorusuna şöyle cevap verdi:

> “Ey Hükümdar! Biz cahiliyede putlara tapan, fuhuş işleyen, zayıfı ezen, akrabalık bağlarını koparan, kötülük yapan bir kavimdik. Ta ki Allah bize, doğruluğunu ve eminliğini test edip onayladığımız bir elçi gönderinceye dek. O bize yalnızca Allah'a kulluk etmeyi, doğru sözlü olmayı, emanete riayet etmeyi ve akrabalık bağlarını gözetmeyi emretti.”

Sonra Meryem Sûresi’nden ayetler okudu. Bu ilahi kelamın tesiriyle, Necaşî gözyaşları içinde Müslümanlara himaye verdi. Onlar için güvenli bir yuva açtı. (İbn Hişâm, Sîret; Ahmed b. Hanbel, Müsned)

Tayyar (Uçan) Lakabını Alışı ve Kanatlanan İman

Cafer, yaklaşık on yıl Habeşistan’da kaldı. Hayber’in fethi sırasında Medine’ye döndü. Resûlullah (s.a.v.) onu görünce öylesine sevindi ki, onun dönüşünü Hayber fethinden bile üstün tuttuğunu söyledi. (İbn Sa’d, Tabakât)

Ancak asıl büyük fedakârlığı, kısa süre sonra gerçekleşti: Mûte Savaşı. Ordunun üç komutanından biri olarak sancağı devraldı. Savaşın en kritik anında, sağ kolu kesildi; sancağı sol eline aldı. Sol kolu da kesildiğinde, sancağı göğsüne bastırarak tutmaya devam etti.

İşte o an, iman uğruna kanat takılan andı!

Cafer, şehit düştü. Resûlullah (s.a.v.) ise Medine’de ashabına onun şehadetini bildirirken şöyle buyurdu:

> “Allah, Cafer’e cennette, dilediği yere uçması için iki kanat vermiştir.”
(Tirmizî, Menâkıb 3740; Ahmed b. Hanbel, Müsned 1/108)

Böylece o, “Tayyar” yani “Uçan” lakabıyla anıldı.

Son Söz: İradenin ve Teslimiyetin Kanatları

Cafer-i Tayyar’ın hayatı bize şunu öğretir: Gerçek zenginlik ve güç, fani olanı bırakıp bâki olana yönelebilen bir kalbin teslimiyetindedir. O, yeryüzünün zorlu zincirlerini, göğsündeki imanla kırmış ve cennete uçmuştur.

Alemlerin sahibi, Kudreti elinde bulunduran Rahman, bizlere de kendisinden razı olacağı bir iman nasip etsin.

Selamünaleyküm.

Kaynaklar

İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebî

İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ

Ahmed b. Hanbel, Müsned

Tirmizî, Sünen, “Menâkıb”, Hadis no: 3740

Taberî, Tarihü’r-Rusul ve’l-Mülûk